Türkiye'de adalet arayışı her geçen gün daha da belirginleşiyor. Vatandaşlar, hayatın her alanında adaletin tesis edilmesini bekliyor. Yargıdan eğitime, gelir dağılımından istihdama kadar pek çok konuda yaşanan adaletsizlikler, toplumda derin bir rahatsızlık yaratıyor. Peki, bu adalet arayışı nereye varacak?
Halkın Sesi Yükseliyor
Vatandaşlar, yaşadıkları sorunlara karşı tepkilerini farklı platformlarda dile getiriyor. Toplumsal tepkiler, "artık kaybedecek bir şeyim yok" noktasına gelindiğini gösteriyor. Bu durum, siyasi iktidarın vatandaşların beklentilerine kulak vermesi gerektiğini ortaya koyuyor. Aksi takdirde, beşeri adaletten umudunu kesen vatandaşlar, ilahi adalete yönelme eğilimi gösterebilir.
CHP'nin Yozgat mitinginde bir çiftçinin yaptığı konuşma, bu durumu açıkça gözler önüne seriyor. Çiftçi, "Turpunan, şalgamınan devlet idare edilemez; devlet hakla, hukukla, adaletle idare edilir" sözleriyle, siyasetçilere önemli bir ders veriyor. Bu sözler, halkın siyasetçilerin önünde olduğunu ve siyasetçileri yönlendirdiğini gösteriyor.
Türk halkının genlerinde cumhuriyet, demokrasi, vicdan ve adalet anlayışı bulunuyor. Bu nedenle, Türkiye'yi demokrasi ve özgürlüğün olmadığı bir ülke gibi yönetmek mümkün değil.
Yargı Operasyonları ve Kamu Vicdanı
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na uygulanan yargı operasyonu, kamu vicdanını derinden yaraladı. İmamoğlu'nun diplomasının iptal edilmesi ve ardından gözaltına alınıp tutuklanması, toplumda büyük bir tepkiye yol açtı. Açıklanan gerekçeler, toplumu ikna etmekten uzak kaldı. Yargı güvenliğinin olmaması, toplumda endişe yarattı.
Diploma iptali, üniversiteleri ayağa kaldırdı. Üniversite öğrencileri, diplomalarının güvende olmayacağı kaygısıyla gösteriler yapıyor ve dersleri boykot ediyor. Ayrıca, Türkiye'nin en köklü ve başarılı proje liselerinin öğretmenleri topluca değiştiriliyor. Lise öğrencileri, "Öğretmenime dokunma" sloganıyla oturma eylemi yapıyor.
Üniversite öğrencileri, akademisyenler, belediye başkanları, politikacılar, iş insanları ve sivil toplum örgütlerinin üye ve yöneticileri gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Anne-babalar, çocuklarının geleceği konusunda derin endişelere kapılıyor.
- Gücü eline geçirenin diplomayı iptal ettiği
- İstediğinin malına mülküne el koyduğu
- Muhalif partilere kayyum atanacağı söylentileri yaygınlaşıyor
Bu korku ikliminde, hukuk güvenliğinden ve demokrasiden söz etmek mümkün mü? Yarın neye uyanacağımızı bilmiyoruz. Bu belirsizlik, ekonomiyi sarsıyor, istikrarı bozuyor, tedirginliği artırıyor, demokrasiye ve toplumsal huzura zarar veriyor. Vatandaşın seçme ve seçilme hakkı göz ardı ediliyor. Alınan kararlar da rızaya dayanmıyor.
Ekonomik Kriz ve Dip Dalga
Siyaset bilimciler, kamu vicdanını tatmin etmeyen uygulamaların, giderek derinleşen ekonomik krizin ve buna bağlı olarak yaygınlaşan yoksulluğun toplumda dip dalga oluşturduğunu değerlendiriyor. Bu durum, iktidardaki partinin oylarını eritiyor ve muhalefet partilerine yönelmesine neden oluyor.
Adalet Beklentisi ve Toplumsal Huzur
Türkiye'de yaşanan bu süreçte, adalet beklentisi her zamankinden daha önemli hale geliyor. Toplumsal huzurun sağlanması ve demokrasinin güçlenmesi için, adaletin tesis edilmesi gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, adalet olmadan bir ülke ayakta kalamaz. Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed, "Bir saatlik adalet, bin saatlik ibadetten daha hayırlıdır" diyor. Alman atasözü ise, "Bir ülke yalnız adaletle ebedi olur, adaletsizlikle yıkılır" şeklinde bu gerçeği vurguluyor. Kaşgarlı Mahmut da "Zulüm avludan girince, adalet bacadan çıkar" diyerek adaletin önemini belirtiyor.