
Türk Futbolu Neden Geride? Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda Yokuz!
Futbol dünyası hızla büyüyor, değişiyor ve her sene yeni projelerle marka değerini katlayarak yoluna devam ediyor. FIFA’nın Dünya Kulüpler Şampiyonası da bunun en taze örneği. Dev kulüpler için bir vitrin, yayın gelirleri için bir nimet, sponsorluklar için altın madeni… Real Madrid’den Manchester City’ye, Flamengo’dan Al Ahly’ye kadar kalite tavan yapmış durumda. Peki ya biz? Yine ortada yokuz. Yine sahne arkasında figüranız.
Türk Futbolunda Değişmeyen Tek Şey: Sistemsizlik
Her krizden sonra TFF’nin değişmeyen nakaratı: “Türk futbolunun marka değerini artıracağız.” Yıllardır aynı masal. Gerçekte ne oluyor? Borçla boğuşan kulüpler, günü kurtarmaktan öteye gidemeyen yönetimler, sürekli değişen başkanlar… Ama değişmeyen bir sistemsizlik. Böyle bir düzende ne Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda boy gösterirsin ne de kendi ligine kalite katarsın.
Artık futbol, sadece yeşil sahada 90 dakika koşuşturmak değil. Ülkenin vitrini, PR gücü, turizm destekçisi… Bir kulübün bu turnuvada yer alması demek, global markalarla aynı masada oturması, yeni sponsorlar bulması, oyuncu değerini katlaması demek. Biz ne yapıyoruz? Federasyon seçimlerinde kimin kime oy verdiğini, kulüplerin hangi lobiyi arkalarına aldığını tartışıyoruz. Sahada yokuz ama dedikoduda tam kadroyuz.
Bir ligin kalitesini stat kapasitesiyle, Passolig sayısıyla, yayın geliriyle ölçemezsin. O ligden bir takım her sene Avrupa’da çeyrek final bile göremiyorsa, FIFA Dünya Kulüpler Şampiyonası’na katılamıyorsa gerisi palavra. Süper Lig kendi içinde dönüp duran bir kısır döngüye hapsolmuş durumda. Dört büyükler borç sarmalında, yönetim krizinde, teknik direktör değişiminde… Böyle bir tabloyla istikrarlı başarı zaten hayal.
Taraftar Alıştı mı? Altyapı Nerede?
Daha acı olan ne biliyor musunuz? Taraftar bu tabloya alıştı. İki flaş transfer, bir parça Avrupa heyecanı, sonrası yine hüsran. Kimse hesap sormuyor, kimse uzun vadeli plan istemiyor. Koca camialar kongre kavgalarıyla, sosyal medya savaşlarıyla vakit öldürüyor. Altyapı desen gündeme bile gelmiyor. Veri analizi, sporcu sağlığı, bilimsel antrenman? Kulağa bilimkurgu gibi geliyor. Hâlâ “Yabancı sınırı kalksın mı?” tartışıyoruz. Dünya çoktan başka bir çağda.
Buradan federasyona da kulüplere de bir çift lafım var: “Dünya markası olacağız” demekle dünya markası olunmaz. Önce sağlam bir bütçe planın olur, sonra altyapı düzenin, ardından sürdürülebilir sportif başarın. Altyapısında antrenör maaşı ödeyemeyen kulüp yıldız mı çıkarır? Scout ekibi bile yok, menajer ağıyla transfer yapılırsa başarı mı gelir?
Bakın Avrupa’daki örneklere… Bayern Münih’in altyapısı, Ajax’ın gençleri, Manchester City’nin dünya çapındaki akademi ağı. Biz ne yapıyoruz? Birkaç tesis açıyor, tabelasını değiştirip aynı tas aynı hamam devam ediyoruz.
Federasyon da günahsız değil. Ülke futbolunun rotasını çizmesi gereken yapı, kulüplere borç yapılandırması dışında bir şey sunmuyor. Altyapı teşviki yok, gelir adaleti yok, hakem tartışmaları bitmek bilmiyor. Her yeni başkan “Reform” der, bir süre sonra o da eski düzene teslim olur.
Artık gerçekleri görmek zorundayız. Dünya Kulüpler Şampiyonası’na takım gönderemeyen ligin adı “küçük lig”tir. Kimse bizi Real Madrid’le, Chelsea’yle aynı masaya çağırmaz. Çünkü sahada yokuz.
Sonuç olarak, Türk futbolunun bu kısır döngüden çıkabilmesi için köklü bir zihniyet değişimine ihtiyacı var. Sadece günü kurtarmak yerine, uzun vadeli planlar yaparak, altyapıya yatırım yaparak ve şeffaf bir yönetim anlayışı benimseyerek dünya futbolunda hak ettiğimiz yeri alabiliriz. Aksi takdirde, tribünde suskun kalmaya devam edeceğiz.