Felaket Annelerle Paylaşılmaz mı? Kitap Sayfasında Bu Hafta!
İzmir Ege Haberleri

Felaket Annelerle Paylaşılmaz mı? Kitap Sayfasında Bu Hafta!


30 May 20255 dk okuma7 görüntülenmeSon güncelleme: 11 July 2025

Bu hafta kitap sayfamızda, edebiyat dünyasının derinliklerine dalıyor, hem klasikleşmiş eserlere hem de günümüz yazarlarının kaleminden çıkan yeni romanlara göz atıyoruz. Turan Horzum'un İz Gazete'ye hazırladığı kitap sayfasında, edebiyatın farklı renklerini ve düşünce dünyasına sunduğu katkıları keşfedeceksiniz.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu: Bir Klasik Yeniden Okunuyor

Emel Kadör'ün kaleminden, Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanının yeniden okuması ile başlıyoruz. Yıllar sonra tekrar okunan bu eser, yazarın yaşamından izler taşıyor ve bir gencin kemik veremiyle mücadelesini, hasta psikolojisini derinlemesine ele alıyor.

Kadör, romanın kahramanının iç dünyasına yaptığı yolculukta, okuyucuyu da o dönemin hastane koridorlarına, doktor odalarına ve ameliyathanelerine götürüyor. Yazarın betimlemeleriyle, hastalığın kasveti ve kahramanın ruhundaki fırtınalar adeta yeniden canlanıyor.

Romandan bir alıntı:

“Felaketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş (çarpılmış) olur.”

Bu alıntı, romanın kahramanının annesiyle olan ilişkisini ve iç dünyasındaki çaresizliği çarpıcı bir şekilde ifade ediyor.

Sansürlenen Bellek: Kemal Tahir Edebiyatı

Erinç Büyükaşık'ın kaleminden, Kemal Tahir'in eserlerine yapılan müdahaleler ve sansür uygulamaları mercek altına alınıyor. Büyükaşık, Kemal Tahir'in romanlarının sadece edebi eserler olmadığını, aynı zamanda Türkiye'deki tarihsel tahayyülün yeniden üretildiği bir alan olduğunu vurguluyor.

Yazar, Kurt Kanunu romanına yapılan müdahaleyi, sadece bir cümlenin değil, bir düşünce çizgisinin imhası olarak değerlendiriyor ve bu tür sansür uygulamalarının, sistemin belleğe saldırısı olduğunu belirtiyor.

Büyükaşık'a göre, Kemal Tahir'in romanlarına uygulanan sansür, sadece siyasi değil, epistemolojik bir tahrifattır. Yazarın tarihsel okuma pratiğiyle kurduğu ilişkiler bilinçli bir şekilde parçalanmış, belleğin sürekliliği kesintiye uğratılmıştır.

  • Yorgun Savaşçı'nın yakılması: Edebi belleğe doğrudan fiziksel imha olarak yansıması.
  • Kurt Kanunu'ndan Kara Kemal'in ölümünün çıkarılması: Rejimin vicdanıyla hesaplaşma anının yok edilmesi.
  • Devlet Ana'nın "Ana"sızlaştırılması: Halk iradesi vurgusunun gölgelenmesi.

Kaybolan: Hatırlamanın Acısı, Susmanın Yankısı

Yine Turan Horzum'un kaleminden, Erinç Büyükaşık'ın Kaybolan adlı romanı inceleniyor. Bu roman, anlatıcının baba evine yaptığı ziyaretle başlayan ve kişisel olanla toplumsal olanın iç içe geçtiği derinlikli bir metin olarak tanımlanıyor.

Horzum, romanın merkezinde suskunlukla çevrili bir baba, kendini suçlulukla kuşatmış bir anne, sürgün edilmiş anılar ve gölgeli bir çocukluk olduğunu belirtiyor. Her fotoğraf, her nesne, her suskunluk bir başka hikâyeye açılıyor ve roman, mekânları sadece fon olarak kullanmıyor; tam tersine, her odayı, her eşyayı, geçmişin canlı bir tanığı haline getiriyor.

Kaybolan, bireysel bir iç hesaplaşmanın çok ötesinde, bir toplumun bastırılmış geçmişiyle kuramadığı ilişkilere de ışık tutuyor. 12 Eylül'ün gölgesinde büyüyen bir çocuk, o yılların sadece politik değil, duygusal izlerini de taşıyor ve roman, darbelerle, göçlerle, suskunluklarla şekillenmiş bir ülkenin içe dönük röntgenini çekiyor.

Bu haftaki kitap sayfamızda, edebiyatın farklı türlerinden ve farklı bakış açılarından eserleri inceledik. Peyami Safa'nın klasikleşmiş romanından, Kemal Tahir'in sansürlenen belleğine ve Erinç Büyükaşık'ın günümüz romanına kadar, edebiyatın insanı ve toplumu anlama çabasına tanık olduk. Edebiyat, sadece bir kaçış değil, aynı zamanda bir yüzleşme ve anlama aracıdır. Bu eserler, okuyucularına farklı dünyaların kapılarını açarken, aynı zamanda kendi iç dünyalarına da bir yolculuk yapma fırsatı sunuyor. Unutmayın, okumak sadece bilgi edinmek değil, aynı zamanda kendimizi ve dünyayı daha iyi anlamaktır.