Geçtiğimiz hafta sonunu Bodrum'da geçirdim ve bu deneyim, Bodrum'un büyülü atmosferini bir kez daha gözlemleme fırsatı sundu. Maestro Can Çinte'nin önderliğinde düzenlenen müzik ve sirtaki festivali, adalı dostları bir araya getirdi. Bu etkinlikte hem dansları izledim hem de zeybekiko dansının önde gelen isimlerinden Stavros Kalamatianos ile tanıştım. Ayrıca, uzun zamandır görmediğim gazeteci ve akademisyen Esra Arsan ile buluşup, Bodrum üzerine yazdığı kitabını okudum.
Bodrum'a Gelenler ve Gidenler
Esra Arsan, İstanbul'dan Bodrum'a yerleşerek 10 yılı aşkın bir süredir bu şehirde yaşıyor. "Goca Bodrum’dan Küçük İstanbul’a" adlı kitabında, Bodrum'daki deneyimlerini sosyo-psikolojik ve sınıfsal bir bakış açısıyla ele alıyor. Bodrum'a göç etmeyi düşünenler veya Bodrum'dan ayrılmayı planlayanlar için bu kitap, önemli bir rehber niteliğinde. Esra'nın keskin gözlemleri ve dobra anlatımı, okuyuculara Bodrum hakkında net bir fikir veriyor.
Ağabeyim Selçuk, emekli olduktan sonra hayallerini gerçekleştirerek Bodrum'a yerleşti ve hala orada yaşıyor. Benim de Bodrum'a yerleşme fırsatım oldu, ancak gönlüm Ege'nin kuzeyindeki iğde kokulu adama bağlıydı. Yine de Bodrum'un bende özel bir yeri var. İlk kez 1966 yazında geldiğim bu mavi-beyaz cennet, Gökova'da yaptığım mavi yolculuklarla unutulmaz anılar biriktirmeme vesile oldu. Kazancakis'in Zorba'ya söylettiği o meşhur sözü, "Ölmeden önce Ege denizinde yelken açacak kadar talihli olan kişi ne kadar mutludur!" Bodrum'da defalarca deneyimledim.
Bodrumlaşmak mı, Özgün Kalmak mı?
Yıllar boyunca Bozcaadalılar olarak bizler, Bodrum'u bir kötü örnek olarak gördük ve "Aman, Bodrumlaşmayalım!" dedik. Avşa adası da benzer bir kaderi yaşamış, betonlaşmanın bedelini ödemişti. Biz de mimari üslubumuzu kaybetmekten korkuyorduk ve bu konuda başarılı olduk. Bodrum ise betonun saldırılarına rağmen üslubunu korumayı başardı. Esra, kitabında Bodrum'u Bodrum olmaktan çıkarmaya çalışan açgözlülerin ve tamahkarların yaptıklarını detaylı bir şekilde anlatıyor.
Kentlerimizi korumak için Bodrumlulardan ve Bozcaadalılardan öğreneceğimiz çok şey var. Bodrum'u kötü örnek yapan unsurlar arasında aşırı kalabalık, pahalılık ve gürültü bulunuyor. Günümüzde ise Bodrum ve Bozcaada, yaz aylarında bu açılardan birbirine benziyor. Her iki ada da aşırı turizmin olumsuz etkileriyle karşı karşıya. Biz adalılar, GESTAŞ ve esnaf izin verirse adaya giriş çıkışları kısmen denetleyebiliriz. Bodrum'un ise işi daha zor. Bu durumda dolaylı denetimler devreye giriyor ve aşırı kalabalık, pahalılık ve gürültüden kaçanlar Yunan adalarına yöneliyor.
Ege'nin iki yakası arasındaki kopukluğun sürdürülemez olduğunu düşünüyorum. İki yaka eninde sonunda bir araya gelecek. Yunanlıların adalara vizeyi kaldırması bu yönde atılmış bir adım. Yakında bu yakadan işçi aramaya başlayacaklardır. Biz de aşçı ve garson alabiliriz!
Akdenizlileşmek
Türkiye'nin son 70 yılda geçirdiği en büyük sosyokültürel değişim, Akdenizlileşmedir. Avrupa tarafından dışlanan ve Ortadoğululara ısınamayan Türkler, Akdeniz tarzı yaşamı seviyorlar. Almanya'da yaşasalar bile emekliliklerini Ege sahillerinde geçirmek istiyorlar. Bodrum, tüm günahları ve sevaplarıyla Akdenizlileşen Türkiye'nin vitrini ve müzesidir. Oraya göç etmeyi veya terk etmeyi planlayın, Bodrum hepimizindir! Hepimiz Bodrumluyuz!
Nisan ayında Bodrum'a gitmek harika bir deneyimdi. Hava güzeldi, gelincikler açmıştı ve sokaklar sakindi. Bodrum, insanı deli edecek kadar güzeldi!