Sırrı Süreyya Önder'in yönettiği "Beynelminel" (2006), 1980 darbesinin karanlık atmosferinde, Adıyaman'da yaşayan bir grup müzisyenin umut dolu hikayesini anlatıyor. Film, cuntanın baskıcı rejimine rağmen hayata tutunmaya çalışan insanların direncini, müzik ve mizahla harmanlayarak izleyiciye aktarıyor. "Beynelminel", sadece bir dönem filmi olmakla kalmayıp, aynı zamanda Türkiye'nin yakın tarihine ışık tutan önemli bir yapıt.
12 Eylül'ün Gölgesinde Müzik ve Direniş
Film, 12 Eylül darbesinin ardından yaşanan yasakların ve baskıların arttığı bir dönemde, yerel müzisyenlerin (Gevende) yaşadığı zorlukları konu alıyor. Cunta yönetiminin Adıyaman'ı ziyareti sırasında, işgüzar yöneticiler bu müzisyenleri kullanarak bir karşılama orkestrası oluşturmak isterler. Bu durum, hem müzisyenler için bir fırsat yaratır, hem de darbe rejiminin absürtlüğünü gözler önüne serer. "Beynelminel", müzik aracılığıyla direnişi ve umudu simgeleyen güçlü bir anlatıya sahip.
Filmde, yasaklar nedeniyle işlerini yapamayan müzisyenlerin imdadına, cunta üyesi komutanların Adıyaman’ı ziyaret edeceği haberi yetişiyor. İşgüzar idarenin, paşaları karşılaması gereken orkestra için gevendeleri kullanmak isteyişiyle gelişiyor öykü ve gülümsemekle hüzünlenmek arasında salındığımız virajları alarak yürek burkan finaline varıyor.
"Beynelminel", komik ve hüzünlü hikayesi boyunca, dönemin korkunç boyuttaki hak ihlalleriyle ağırlaşan havasını yansıtmakta ve yaşama sevincine handiyse düşman bir rejimin ülkeye reva gördüklerini ifşa etmekte son derece mahir bir filmdir.
Denge ve Samimiyet: Filmin Başarısının Sırrı
Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez'in yönetmenliğini üstlendiği "Beynelminel", komedi ve drama unsurlarını başarıyla harmanlayarak izleyiciyi hem güldürüyor hem de düşündürüyor. Film, dönemin atmosferini yansıtırken, karakterlerin samimiyeti ve doğallığı sayesinde izleyiciyle güçlü bir bağ kuruyor. "Beynelminel"i diğer dönem filmlerinden ayıran en önemli özellik, bu dengeyi başarıyla yakalaması ve hayata yakın durması.
Filmin başarısında, oyuncu kadrosunun performansı da büyük önem taşıyor. Özellikle Sırrı Süreyya Önder'in canlandırdığı karakter, hem komik hem de düşündürücü tavırlarıyla izleyicinin gönlünde taht kuruyor. Ayrıca, Kahtalı Mıçı'nın filmdeki müzikleri, dönemin ruhunu yansıtan önemli bir unsur olarak öne çıkıyor.
Vizontele’nin henüz vahşeti yaşamamış, eğlenceli Hakkâri’sinin, çok korkmuş ama yaşama yine de sıkıca sarılmış Adıyaman’ına dönüştüğü de düşünmek mümkün belki. Yalnız Önder’in Adıyaman’ında artık hava karardığında sokağa çıkmak yasak, ihbarcı komşular yaygın ve gençleri öldürüyorlar! Bütün şenliği ve gürültüsüyle her şeye rağmen gürül gürül akan bir hayatı resmeden gün ışığı altındaki sokaklar ile gece çöktüğünde inen ıssızlık filmin doğal fonunu oluşturur. Son derece keskin bu zıtlıkta, yaşama taraf bir dili kurar Önder.
"Cuntalar Olmasın": Bir Dilek ve Umut
"Beynelminel", sadece bir film değil, aynı zamanda bir dilek ve umut ifadesi. Film, darbe dönemlerinin karanlık atmosferine rağmen, insanların yaşama sevincini ve direncini koruyabileceğini gösteriyor. "Cuntalar olmasın" mesajı, filmin sonunda izleyicinin zihninde yankılanan en önemli temalardan biri. Sırrı Süreyya Önder'in "Beynelminel"i, Türkiye sinemasının unutulmaz yapıtlarından biri olarak, gelecek nesillere aktarılması gereken önemli bir miras.
Sırrı Süreyya Önder, Beynelminel’e bütünüyle kendi imgesini nakşetmiş gibidir. Öfkeliyken bile nüktedan, ağır yükler altındayken bile yaşama sevinciyle dolu, kırılmışken dahi nazik, affedici, zerafetle yol alırken dahi sözünü sakınmayan bir film bu yüzden Beynelminel. Bir anomalinin teşhiri, bir unutulmuşun anımsanması, bir dileğin özlemi bir yandan da; Cuntalar olmasın.
Hoşçakal Sırrı Abi. Bir gün çok güzel bir Türkiye’de yaşayacak insanlar. O zaman sen de hatırlanacaksın. Kahvehanelerde, ateş başı hikayelerinde, kampüslerde, kitaplarda, filmlerde, elbette tüm güzel muhabbetlerde. Çocuklara anlatılan masallarda sonra… O güzel ülkenin insanları da senin kardeşin, dostun, ahbabın, ailen olacak. Ve hepimiz gibi seni çok sevecekler. Ahmet Aslan’ın dediği gibi üstelik; “Hiç tanımadan ne garip…”