Ahmet Kaya'nın Mirası ve Türkiye'nin Bitmeyen Linç Kültürü
İzmir Ege Haberleri

Ahmet Kaya'nın Mirası ve Türkiye'nin Bitmeyen Linç Kültürü


15 June 20255 dk okuma8 görüntülenmeSon güncelleme: 10 July 2025

Sevgili Şükrü ağabeyin dizelerinden ilham alarak başladığım bu yazıda, kendimi ve ülkemi sorgularken, Ahmet Kaya'nın mirası ve Türkiye'nin bitmeyen linç kültürü üzerine düşüncelerimi paylaşacağım. Kimsesizler diyarından bir seslenişle, kulağı sağır, gözleri kör, dilleri lal canım insanlara sesleniyorum.

Ahmet Kaya: Bir Dönemin Sembolü

Bir zamanlar Ahmet Kaya dediğimizde ülkenin en azılı teröristi gibi muamele görürdük. Sesini en çok seveni bile öyle bir köşede dinler, dinlediğini kimseye yüksek sesle söyleyemezdi. Bugün adını anmanın verdiği huzurla, ilk defa farklı bir yerde yazmanın yarattığı huzursuzluk arasından sıyrılıp kelimelere sığındım.

Samsun'a yeni taşınmış, yabancı bir şehirde yapayalnız kalmıştım. Bu yalnızlığımı Ahmet Kaya'yı dinleyerek hafifletiyordum. 1998 yılında kaybettiğim ablamı hatırlatıyordu bana. Ablam fısıldıyordu kulağıma sessizden 'Diren, geçecek bu günler'. Öyle bağlanmışım ki, ablamdan sonra, dinlediğim her şarkısında ablamın yokluğunu unutuyor, düştüğüm yerden inatla daha güçlü ayağa kalkıyorum.

Bir haber arasında duydum Ahmet Kaya'nın ölümünü. Ben de nasıl yer ettiyse ablamı ikinci kez kaybetmiş gibi ağlamaya başladım. Daha ben mesaimi bitirmeden eve ulaşmış ‘bir terörist’ öldüğü için ağladığım. Evde yaşadıklarımı astım bir bahçe penceresine kurudular zamanla, aralıklı çatlaklar bırakarak iyileşmeye yüz tuttular. Ben ertesi gün işsiz kaldım, koca kentin kucağında yapayalnız.

Linç Kültürünün Değişmeyen Yüzü

Ahmet Kaya 1999 yılında bir ödül töreninde yaptığı konuşma yüzünden iğrenç bir linçe maruz kaldı ve hayatının kalan kısmını vatanından uzakta geçirdi. O konuşmasında şunları söylemişti:

‘Bu ödülü insan hakları derneği adına, cumartesi anneleri adına, magazine emek veren bütün insanlar adına, bu ödülü bütün Türkiye adına alıyorum. Önümüzdeki kasette Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir şarkı yapıyorum ve Kürtçe klip çekiyorum. Bunu yayınlayacak insanların olduğunu da biliyorum. Yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklar biliyorum’.

Bu linçin üzerinden tam 26 yıl geçti. Bunca zamana rağmen üç adım geri bir adım ileri gitmeye devam ediyoruz. Attığımız her bir adımda acaba yanlış mı adım attık diye düşünüp yarım adımını geriye doğru çeviriyoruz. Yıl 2025 ve biz hala bulduğumuz her alanda, her mecrada, duyduğumuz ilk kelimeyle linç etmek için hazır olda bekliyoruz adeta. Sonucunu düşünmeden, düşünse de umursamadan gözleri kapalı aldık elimize taşı bekliyoruz.

Sosyal Medya ve Adalet Arayışı

Adaletin olmadığına hepimizin ikna olduğu canım ülkemde, sosyal medyada mahkemeler kuruyor, avukatlar buluyor, cezalar kesiyor, bedeller ödetiyoruz. Gün geliyor yaşam hakkının elimizden alındığı linçlere ya maruz kalıyor ya maruz bırakıyor, ya da maruz bırakanlara alet oluyoruz. Ez cümle; adaletin olmadığı canım ülkemde bireysel silahlanmaya karşıyız diye avazımız çıktığı kadar bağırırken şimdi yeni bir silah ile karşı karşıyayız maalesef. Herkes ya kendi adaletini kendi sağlıyor ya da sosyal medya üzerinden mahkemeler kurup cezalar kesiliyor.

Yapılan hatalar yüzünden kaybettiğimiz canların ayak izleri ebemkuşağına dönüştü. Bize kalan renklerin arasından en karasına sarıldık gidiyoruz. Bugün elbet bitiyor dünler boğazıma asılı kaldı.

Bu günlerin bittiğini dünlerin yanımızdan hiç gitmediğini, yarınların var olup olmadığını bilmediğimiz bu lanet dünyada insan kalabilmek umuduyla. Başka bir yazıda, daha güzel ve umutlu haftalarda buluşmak üzere.