14 Mayıs 2025 Çarşamba

Yapay Zeka: Verimlilik Mi, Yoksa Canavarlar Çağı Mı?

Yapay zekânın politik inşası üzerine bir inceleme, verimlilik mitinin ardındaki tehlikeleri gözler önüne seriyor. Mekanik hesaplamadan algoritmik denetime uzanan bu süreç, kapitalist dünyadaki sömürü ve otoriter denetim ilişkilerini açığa çıkarıyor. Antonio Gramsci'nin "canavarlar zamanı" metaforuyla, teknolojik hız ve verimlilik adına demokratik denetimin törpülendiği yeni bir teknofaşizm tehlikesine dikkat çekiliyor.

Verimlilik Miti ve Tarihsel Kökleri

Modernitenin büyük vaadi olan verimlilik, Charles Babbage'ın mekanik hesaplama hayalinden günümüz yapay zekâ destekli işyerlerine kadar sorgulanmayan bir erdem olarak kabul edildi. Ancak verimlilik sadece bir ilerleme aracı mı, yoksa denetim ideolojisi mi? Tarih, verimliliğin radikal dönüşüm, dışlama ve hatta doğrudan imhaya gerekçe oluşturduğu sayısız örnek sunuyor.

Charles Babbage'ın Fark Motoru, logaritmaların hesaplanmasını otomatikleştirerek Britanya'nın deniz ticaretindeki hegemonyasını ve sömürgeci genişlemesini desteklemeyi amaçlıyordu. Babbage'ın hesaplama teorileri, emeği otomatikleştirmeye ve disiplin altına almaya yönelik araçlar olarak tasarlandı. Bu yaklaşım, sömürge yönetimini kolaylaştırmayı ve daha denetlenebilir hale getirmeyi hedefliyordu. Günümüzde ise aynı ilkeler, algoritmik gözetimin ve öngörücü polislik sistemlerinin temelini oluşturuyor.

Tıpkı erken endüstriyel sistemlerin insan emeğini disipliner denetimle optimize etmesi gibi, günümüzde yapay zekâ da verimliliği geri yayılım yoluyla optimize ediyor. Yapay zekâ, hatayı sürekli olarak en aza indirerek ve iç ağırlıkları ayarlayarak, insan müdahalesi olmadan karar verme sürecini iyileştiriyor.

Nazi Almanyası ve IBM İşbirliği

Bilişim ile yönetim ve denetimin kaynaşmasında IBM'in dahli, Nazi Almanyası'nda doruk noktasına ulaştı. IBM'in yan kuruluşu Dehomag'ın sağladığı delikli kart teknolojisi, milyonların sistematik biçimde sınıflandırılmasını, izlenmesini ve imha edilmesini mümkün kıldı. Adolf Hitler'in ırkçı yasaları yürürlüğe koymasının ardından, IBM'in teknolojisi sayesinde "istenmeyen" grupların tespiti ve ayrılması kolaylaştı.

IBM, sadece donanım sağlamakla kalmadı; personeli eğitti, özel delikli kart sistemleri geliştirdi ve nüfus verilerinin işlenmesini aktif biçimde yönetti. Hollerith delikli kart sistemi, toplama kamplarının altyapısının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Kampa giriş yapan her mahkûma, demografik verilerini ve akıbetini içeren delikli kartlarla eşleştirilmiş bir kod atanıyordu. Bu sistem, bürokratik verimlilik ideolojisinin insan yaşamını tasnif edilebilir veri noktalarına indirgeyişinin tüyler ürpertici bir örneğiydi.

Holokost'ta IBM'in oynadığı rol, teknolojinin kazara ortaya çıkmış bir yan ürünü değildi; aksine kâr amacıyla girişilmiş, soykırımı verimlilik ile optimize eden kasıtlı bir işbirliğiydi.

Günümüzdeki Yansımaları ve Teknofaşizm Tehlikesi

Verimlilik odaklı mantık, 1945'ten sonra sibernetik, otomasyon ve veri yönetişimi çağında geliştirildi, yeniden amaca uygun hale getirildi ve yeni bir yüzle geri döndü. Sibernetik, modern dünyayı şekillendirmeye devam eden teknokratik bir yönetim vizyonunu başlatarak savaş döneminin veriye dayalı yönetim mantığını alıp yeni bir öngörücü modelleme, otomasyon ve algoritmik düzen çağının hizmetine sundu.

Günümüzde yapay zekâya dayalı verimlilik modelleri, kurumsal işe alım kararlarından öngörücü polisliğe, finansal piyasa tahminlerinden otomatik tedarik zinciri lojistiğine kadar her alanda giderek daha fazla etkili oluyor. Ancak bu durum, verimliliği tanımlayan sistemlerin denetiminin kimde olduğu sorusunu gündeme getiriyor.

Antonio Gramsci'nin "canavarlar zamanı" metaforu, eski hegemonik düzenlerin çöktüğü ve yenisinin henüz ortaya çıkamadığı bir kriz dönemini ifade ediyor. Bugün, Trump'ın yükselişi, aşırı sağın federal kurumlara sızması ve Elon Musk gibi figürlerin temsil ettiği şirket-devlet ittifakı bu dönemin göstergeleri. Bu interregnumda, siyasi iktidar ile teknolojik nüfuzun kesişimi gitgide belirginleşiyor. Janis Mimura, hükümet ve endüstri gücünün bu birleşimini "teknofaşizm" olarak tanımlıyor.

Elon Musk'ın DOGE'nin başındaki rolü, federal harcamaları kısma ve operasyonları hızlandırıp verimlileştirme çabalarına liderlik etmesi tartışmalara neden oluyor. Palantir gibi şirketlerin büyük veri ve yapay zekâ destekli analiz teknolojisinin hedef belirleme ve imha operasyonlarında kullanılması, askeri ve istihbarat faaliyetlerine ne denli entegre olduğunu gösteriyor.

Marc Andreessen'in "Tekno-İyimser Manifesto'sunda" ise yapay zekânın insan yaşamının tüm yönlerine nüfuz ettiği, yönetim, ekonomi ve savaş dahil olmak üzere karar alma süreçlerini etkin bir şekilde otomatikleştirdiği bir gelecek vizyonu sunuluyor. Bu vizyon, verimlilik mantığının bizzat siyasi müzakereyi ortadan kaldırdığı teknosiyasi bir düzeni öngörüyor.

Sonuç

Yapay zekâ, algoritmik yönetişim ve şirket-devlet denetimi üzerine verilen kavga, salt teknoloji tartışması değildir; siyasi yaşamın ve demokrasinin varlık koşulları uğruna sürdürülen bir mücadeledir. Bu mücadelede, Avrupa halkları uyanmalı ve akıllarını kullanarak Uyuyan Güzel'in aptal oyununu oynamayı bırakmalıdır. Aksi takdirde, verimlilik adına yaratılan canavarların iktidarı ele geçirmesine ve geleceği sahiplenmesine izin vermiş oluruz.

İlgili Haberler