
Türkiye'de Şok Eden Gelir Dağılımı! Emek mi, Sermaye mi Kazanıyor?
Türkiye'de gelir dağılımındaki adaletsizlik her geçen gün daha da belirginleşiyor. Toplumun örgütlü olmaması, sermayenin emeği baskılaması ve iktidarın önceliğinin "mutlu azınlık" olması, demokrasinin kalitesini düşürüyor. Peki, bu durumun sonuçları neler? İşte detaylar...
Türkiye'de Gelir Dağılımındaki Uçurum
Örgütlü bir toplum, siyasal iktidarlara karşı daha dirençlidir. Bu durum, grevli, toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğü ve güçlü sivil toplum örgütlerinin varlığı ile mümkündür. Özellikle işçi sınıfının sendikal örgütlenme özgürlüğü, refahın tabana yayılmasında kritik bir rol oynar. Ancak son 5 yılda enflasyon %462 artarken, sermayenin karı %2000 arttı. Bu durum, ücretlilerin asgari ücret düzeyine gerilemesine ve asgari ücretle yaşamaya çalışan emekçilerin derin yoksulluk içine sürüklenmesine neden oldu.
Bu tablo karşısında işçiler, insan onuruna yaraşır bir yaşam, sağlıklı çalışma koşulları ve emeklerinin karşılığını almak için toplu sözleşme, toplu pazarlık ve grev haklarını kullanmak istiyor. Ancak, 13 aile milli gelirin %90'ını alırken, 85 milyon kişi milli gelirin sadece %10'una sahip olabiliyor. Nüfusun %1'i toplam servetin %40'ına sahipken, 16 milyon emekli ve 9 milyon asgari ücretli derin yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyor.
Örgütsüz Toplumun Savunmasızlığı
Örgütsüz bir toplum, iktidara karşı savunmasız kalır. 18-24 yaş grubundaki her 100 gençten 31'i ne eğitimde ne de işte. Bu gençler çalışmıyor, okumuyor ve gelecekleri hakkında endişe duyuyorlar. Bu durum, gençlerin beyin göçü ile yurt dışına yönelmesine neden oluyor.
2024'ün 3'üncü çeyreğinde %0.2 daralan ekonomide, emeğin payı %40.4'ten %36.4'e düştü. Sermayenin payı ise %38'den %45'e yükseldi. Emeğin ulusal gelirden aldığı payın düşmesi ve sermayenin payının artması, refah toplumu, sosyal devlet ve toplumsal barışın önünde büyük bir engel teşkil ediyor.
Çözüm Ne?
İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve gelir dağılımı adaletsizliğiyle mücadelede, demokratik bir ülkede en etkili yol işçi sınıfının örgütlü gücüdür. Ancak, 2025 Türkiyesi'nde emeğin örgütlü gücü, 1980 öncesinin çok gerisinde. İşçi sendikaları, asgari ücretin belirlenmesinde ve toplu sözleşme sürecinde etkisiz ve güçsüz bir konumda bulunuyor. Bu durum, IMF ve uluslararası finans kuruluşlarının istediği bir tabloyu ortaya koyuyor.
Özetle, örgütlü toplum demokrasinin ruhudur. Emek zayıfladıkça sermaye güçleniyor. Örgütsüz toplum, siyasal iktidara karşı savunmasız kalıyor. Bu nedenle, Türkiye'de gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermek ve toplumsal refahı sağlamak için emek örgütlenmesinin güçlendirilmesi büyük önem taşıyor.