
Sivas Katliamı: Türkiye'de Laiklik Tartışmaları Alevleniyor!
Türkiye'nin yakın tarihine kara bir leke olarak geçen Sivas Katliamı'nın 32. yıl dönümünde, ülke yeniden laiklik tartışmalarının odağına yerleşti. Can Dündar'ın "Sivas Cehennemi" belgeselinde dile getirdiği gibi, Türkiye'nin kritik dönemeçlerinden biri olan bu olay, günümüzdeki yankılarıyla hala tazeliğini koruyor.
Sivas Katliamı'nın İzleri ve Laiklik Tartışmaları
Sivas Katliamı, Türkiye'de din ve devlet işlerinin ayrılığı konusundaki hassasiyeti bir kez daha gözler önüne serdi. Olayın ardından yükselen "Türkiye laiktir laik kalacak" ve "Kahrolsun laiklik" sloganları, toplumdaki kutuplaşmanın derinliğini ortaya koydu. Ancak, Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun varlığı, laikliğin korunması adına bir güvence mi, yoksa siyasetin din üzerinden şekillenmesine zemin mi hazırlıyor tartışmaları devam ediyor.
Sivas'ta yaşanan acı olay, sadece bir oteldeki yangınla sınırlı kalmadı. Olayın ardından yaşanan yargı süreçleri, cezaların yetersizliği ve toplumdaki vicdani yaralar, günümüzde de tazeliğini koruyor. Gazetecilerin, siyasetçilerin, avukatların ve öğretmenlerin yazdıkları, çizdikleri nedeniyle hapse atıldığı bir ülkede, 37 insanın yakılmasının cezasının ne olduğu sorusu hala cevabını arıyor.
Geçmişten Günümüze Değişen Ne Var?
Sivas Katliamı'nın ardından geçen 32 yılda Türkiye'de çok şey değişti. Ancak, bazı temel sorunlar hala çözüme kavuşmadı. Basın özgürlüğü kısıtlandı, ifade özgürlüğü engellendi, kutuplaşma arttı ve toplumsal hoşgörü azaldı. Can Dündar'ın yaşadığı suikast girişimi ve ardından ülkesine dönememesi, bu değişimin acı bir örneği olarak karşımızda duruyor.
- Gazeteciler haber yapamaz hale geldi.
- Öğrenciler yarınlarından endişe ediyor.
- Emekliler ölüme terk ediliyor.
- Kadınlar her gün öldürülme tehlikesi yaşıyor.
Geleceğe Dair Endişeler ve Umutlar
Sivas Katliamı'nın ardından yaşanan acılar ve travmalar, Türkiye'nin geleceği için önemli dersler içeriyor. Toplumsal barışın sağlanması, hoşgörünün artırılması, ifade özgürlüğünün güvence altına alınması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması, Türkiye'nin önündeki en önemli görevler arasında yer alıyor. Aksi takdirde, "laiklik elden giderse" korkusuyla yaşanacak bir ülke, geleceğe umutla bakmak yerine sürekli bir tehdit altında yaşamaya mahkum olacaktır.
Unutmayalım ki, dünler bugünlerin habercisiydi, bu günler yarınların fragmanı. Eğer ölmezsek, haftaya görüşmek üzere. Türkiye'nin tarihinde öyle kritik günler, öyle dönüm noktaları vardır ki, o günler başka türlü yaşansa bugün bambaşka bir ülkede yaşıyor olurduk. O günler bu günler...














