Ahmet Büke'nin son romanı "Kırmızı Buğday", Batı Anadolu'nun dağ köylerinden, işçilerin alın terinden ve annelerin yasakladığı ölümlerden ses veriyor. Edebiyatın sözle, direnişle ve kulak vermekle başladığını söyleyen Büke, Gördes'ten başlayan yolculuğunu ve zeytin işçiliğinin izini süren romanını okuyucularıyla buluşturuyor.
Delikli Paranın Romanı: Bir Halkın Hikayesi
Delikli bir para... Boyna asılan, bele bağlanan, kimi zaman bir kadının umutla sakladığı, kimi zaman bir maden işçisinin alın teriyle edindiği o sarımsı, ortası delik, sıradan görünen ama hiçbir zaman sıradan olmayan bir nesne... Zeytin ağacının gövdesiyle işçi arasındaki o görünmeyen bağın simgesi... O deliğin içinden yalnızca ip değil, bir halkın hikâyesi geçiyor: Geçim mücadelesi, ekmek kavgaları, patron mağazasında harcanabilen alın terleri…
Ahmet Büke, o deliği sadece geçmişe değil, bugüne, hatta edebiyatın kalbine açılan bir geçit haline getiriyor. Çünkü onun kaleminde delikli para, sadece metal değil; sınıf, emek, onur ve kaybolan zamanın yankısıdır. Ve biz, sayfaları çevirdikçe, bir kuruşluk bir puldan nasıl 500 sayfalık bir romana, oradan da bir halkın belleğine uzanan büyülü bir anlatının mümkün olduğunu hayranlıkla izliyoruz.
Büke'nin edebiyatla ilk teması, Gördes'te yoksul ama rüya gibi bir yerde, tütüncü ve manifaturacı olan ailesinin yanında gerçekleşir. Evlerinde söz hiç eksik olmazdı ve Büke, kadınların hikaye anlatacakları zaman divanın altına saklanarak onları dinlerdi. Yazmak, onun için önce dinlemekle başlar.
Zeytin İşçiliğinin Sınıfsal Ayrımı
Yeni romanı Kırmızı Buğday, yalnızca bir dönem anlatısı değil; emek sömürüsünden kadına, çocuk istismarından mülkiyet sorununa kadar birçok konuya değiniyor. Zeytinciliğin nasıl sınıfsal bir ayrımı var? Büke bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
"Zeytin işçiliğini, kas gücüyle yapılan işlerin sınıflandırılmasını, kadınların ve çocukların uğradığı sömürüyü araştırmaya başladım. Romanın temelini bu araştırmalar oluşturdu. Zeytin Ekim ortası gibi toplanmaya başlar ve birkaç ay sürer hasat. Bahar gibi de yağlar satılmaya başlanır. Zeytin işinde mesela silkeliyiciler en ağır işleri yapıyor. İşçiler sürekli el değiştiriyor, hakları yok, güvenceleri yok. Sürekli bir sömürü var. Bu sömürünün izlerini sürmek istedim. Hem geçmişte hem bugün…"
"Ölmeyeceksin!": Bir Annenin Direnişi
Romanın başat karakterlerinden biri olan Arap Ali’nin annesi oğluna “Ölmeyeceksin!” diyor. Bu söz sadece romana değil, bugüne de dair bir şey mi söylüyor? Büke, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
"Aynen öyle. Arap Ali savaşa gidecekken annesi ona “ölmeyeceksin” diyor. Savaş meydanında kendini sakınanlar genelde ölür. Ama bu emir, bir annenin oğluna yaşamasını emretmesi aslında. Bu sözü bugünün kadınlarına da borçluyum. Hayatın yükünü sırtlayanlara, oğullarını toprağa vermemeye çalışanlara…"
Romanda kadın kahramanlar yok ama kadın sesi çok güçlü hissediliyor. Maya karakteri de bunlardan biri. Büke, Maya karakterini şöyle açıklıyor:
"Maya, Yörük deve yavrusu anlamına gelir. 100 yıl önce kadınlara böyle isimler konurdu. Yörükler, dişi deve yavrusuna ‘maya’ der. Bu kelime, bildiğimiz ‘mayalamak’tan gelir; sürecin mayalandığı, büyüdüğü anı simgeler. Aynı zamanda kız çocuklarına da sevgiyle ‘Maya’ diye seslenirler."
Yazmak: Ata Çıplak Binmek
Yazmak neye benziyor? Büke, yazmayı şöyle tanımlıyor:
"Yazmak, biraz da ata çıplak binmeye benziyor. Bizim oraların bir sözü bu: “Çıplak ata binmek.” Yani eğer yok, koşum takımı yok; ama usta binici ata doğrudan biner, tutunacak yeri yokken bile ayaklarıyla yön verir. At özgürce koşar ama binici de bir yandan ona hâkimdir. Yazmak da böyle bir şey işte. Hikâye sizi götürür, ama siz de bir yerinden tutarsınız; yoksa elinizden kopup gider."
Her romanın bir çıkış noktası var mı? Büke, her romanın bir başlangıç kıvılcımı olduğunu, kendisi için bunun Osmanlıca yazılı amele parası olduğunu söylüyor. Kaz dağlarından gelen bir hediye olan bu para, hikayenin büyümesine ve başka hikayelerle buluşmasına vesile olmuş.
Kırmızı Buğday, unutulmuş olanın, yalnız bırakılmışların, terk edilmişlerin romanı. Ama aynı zamanda yeniden ayağa kalkabilenlerin. Hem bir ağıt, hem de bir diriliş.