
İzmir Grevi: Fil Hikayesi mi, Emek Mücadelesi mi? Gerçek Ne?
İzmir'deki son grev, tıpkı ünlü fil hikayesindeki gibi, herkesin farklı bir tarafından tuttuğu bir olay haline geldi. Kimileri bunu bir emek-sermaye çatışması olarak görürken, kimileri farklı açılardan değerlendirdi. Bu durum, Muhyiddin İbn’ül Arabi’nin dediği gibi, "Anlam dinleyene aittir" sözünü akla getirdi. Peki, gerçekte neler yaşandı ve bu süreçte kimler kazandı, kimler kaybetti?
Grevin Aktörleri ve Farklı Bakış Açıları
Grev sürecinde farklı aktörlerin farklı yaklaşımları dikkat çekti. Romantik sol-sosyalistler, olayı bir sınıf mücadelesi olarak değerlendirirken, bazı sözde sosyalistler ise belediye başkanı Cemil Tugay'ı hedef aldı. Öte yandan, örgütlenme ve emek düşmanı gizli faşistler de ortaya çıktı. DİSK yöneticilerinin kabadayı tavırları ve üstten bakışları ise üyeler arasında eleştirilere neden oldu. Tüm bu farklı yaklaşımlar, grevin karmaşık doğasını gözler önüne serdi.
- Romantik Sol-Sosyalistler: Emek-sermaye çatışması olarak gördüler.
- Sözde Sosyalistler: Cemil Tugay'ı eleştirdiler.
- Gizli Faşistler: Örgütlenme ve emek düşmanlığı yaptılar.
- DİSK Yöneticileri: Kabadayı tavırlarıyla eleştirildiler.
CHP'nin de grev sürecinde yeterince görünür olmaması ve çözüme katkı sağlamaması eleştirilere yol açtı. Ancak Başkan Cemil Tugay, süreci kontrollü bir şekilde yöneterek halk desteğini arkasına almayı başardı.
Grevin Mağdurları: İzmir Halkı ve İşçiler
Grevden en çok etkilenenler ise günlük yaşamları olumsuz etkilenen İzmir halkı ve DİSK üyesi işçiler oldu. İşçiler, emeklerinin karşılığını almak için mücadele ederken, halk ise çöplerin toplanmaması ve günlük rutinlerin bozulması nedeniyle zor durumda kaldı. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, ortada klasik bir emek-sermaye çatışmasının olmamasıydı. Pazarlık masasında, kamu adına görev yapan ve kamuya ait parayı adaletle dağıtması gereken bir yapı vardı.
Pastanın büyümesine ve emeğin hak ettiği payı almasına engel olan yapısal sorunlar ise yeterince gündeme gelmedi. Eş-dost-siyasi bağlantılarla şişirilen kadrolar ve bankamatik çalışanlar gibi konuların pazarlık masasında yer almaması eleştirildi. Hatta sendika yöneticilerinin yakınlarının belediyede çalıştığı ve geçmişte DİSK'e verilen kontenjanların para karşılığı satıldığı gibi iddialar da kulaktan kulağa yayıldı. Bu iddiaların bir an önce açıklığa kavuşması, kamusal vicdanın tatmin edilmesi açısından büyük önem taşıyor.
Çözüm Ne? Bütünü Görmek ve Şeffaf Olmak
İzmirlilerin anlamakta zorlandığı konulardan biri de işe teşvik primi ve sağlık raporu almayan işçilere ek yevmiye verilmesi oldu. İşsizliğin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde sendikanın bu konularda ısrarcı olması, halkın tepkisini çekti. Peki, bu fil hikayesi nasıl sonuçlanacak? Elbette bir yolu var. Bütünü tüm parçalarıyla görmek, duygudaşlık yapmak, şeffaf olmak, kavgacı dilden uzak durarak konuşmak, tartışmak ve sorunları demokratik yöntemlerle çözmek tek çıkar yol.
Aksi takdirde, bu karanlık ve puslu ortamda, çıkar elde etmeye çalışanlar gülmeye devam edecektir. İzmir'in bu karmaşık durumdan çıkabilmesi için tüm tarafların ortak bir zeminde buluşması ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir.